Doğan ÖZDEMİR

Doğan ÖZDEMİR

" EMEKÇİNİN KÖŞESİ "
[email protected]

Ah şu internet!

02 Haziran 2024 - 20:10 - Güncelleme: 03 Temmuz 2024 - 10:57

Hayatımızı çok kolaylaştıran teknoloji hepimize yeni ufuklar açıyor. Bizim kuşak gibi mektuptan e-mail’e zoraki geçebilen, çevirmeli-ön kayıtlı telefonlardan modern cep telefonlarına uyum sağlamaya çalışan kişiler yanında şimdiki gençler bunlarla doğup büyüdüklerinden oyuncak gibi kullanabiliyorlar.
Geçenlerde güzel Sinop’umuzun vazgeçilmez dinlence yerlerinden çay bahçelerinden birinde oturup denizi ve aramızdan geçenleri izlerken yan masalarda oturanların konuşmalarına da istemesem de kulak misafiri oluyordum. Eskiden bir simit-çay eşliğinde yoldan gelen geçen dostların katılımıyla kalabalıklaşan masalarımız, şimdi kendi hallerini de bildiklerinden görmezden gelip kibarca uzaktan geçtiklerinden dolayı daha seyrek… Bu araya sıkıştırayım, yoksa ağzımdan kötü şeyler çıkabilir: Bu emeklilerimizi ve halkımızı yoksullukla sınattıran yöneticilere bin selam olsun, topuna…
Bu yoğun duygulanma içindeyken hemen yan masaya az önce üç kadın konuşa konuşa geldiler. Yoldaki konuşmalarını masaya yerleşirken de oturduktan sonra da hiç kesmeden heyecanla sürdürüyorlardı.
-Yok anam yok; açtım interneti sordum gogula, şak diye cevabı yapıştırıverdi. Meğerse ben yıllardır Manezyom eksikliği yaşıyomuşum ya! Bacaklarımda bir ağrı bir ağrı, bıçak gibi batıyodu, gittim ezaneye, bana manezyom ver dedim, Sabah akşam birer tane içiyom, üç gündür bi şey kalmadı.
-Canım ben de geçenlerde bi reklamda gördüm, kansızlık neler yaparmış meğerse? Açtım gogulu baktım, anaaa, aynı bendeki gibi! Yorgunluk, uykusuzluk, halsizlik… Hepsi aynı, kaç gündür ne uyku ne ayakta durabilme, sanki sırtıma dünyayı yüklemişler de taşıyamıyom, aynen ööle.
-Kızlar biliyosunuz ben bi yıldır o doktor senin bu doktor benim zayıflaycam diye koşturup duruyodum. Nerdeee, bi gram bile veremiyom, baktım olmayacak, açtım gogulu, sordum nasıl zayıflaycam diye, anında sıralayıverdi çarelerini, şaşırdım kaldım. Belki on, belki yirmi dane çare söyleyiverdi gogul. Şimdi birine başladım, ne yersen ye, şunları karıştırıp sabah akşam iç, bir ayda on kilo verecen diyo! Dün başladım üç ay sonra denizde göreceniz beni o zaman…
Dinlediklerimi anlamaya çalışıyorum, yok, olmuyor. Tam kendi kendime kavgaya başlayacaktım ki omuzuma bir el dokundu ve sevdiğim bir dost selam vererek masama oturdu. Hoş-beşten sonra hâl hatır sordum, hay sormaz olaydım!
“-Bakıyom sen turp gibisin, sana hayat güzel” dediğinde boş bulunup “Geçmiş olsun diyerek kalp ve tansiyon ilaçları kullanmakta olduğumu, bu durumları artık kabullenip birlikte yaşamaya alışmamız gerektiğini, her yaşın kendine göre bir zayıflığı olacağını” anlatmaya çalıştım. Yerinden hopladı.
-O da bi şey mi? Belimde şiddetli ağrı var, gogıla baktım, kesin bel fıtığı! O da yetmezmiş gibi son zamanlarda böbreklerim de kötü, hele gözlerim? İnceledim, Sarı Nokta olabilirmiş! Ya sen de tutturmuşsun tansiyon-mansiyon diye, pehhh!
Araya söz sıkıştırmaya uğraşmaktaydım; “İyi de bu hastalıklar çok ciddi, niye yetkili bir doktora görünmüyorsun?” dememe fırsat vermeden; “Ya bırak doktoru, hastaneyi… Saatlerce sıra bekle, üç beş dakikada sana teşhis koyacak da… Aç internetini kendi kendinin doktoru ol” diyerek nefes almadan ekledi:
-Her işin başı dengeli beslenme ile şişmanlıkmış dostum. Sen gerçi akıllı telefonları pek kullanamazsın, hah ha ha… Ama ben sürekli açar okurum. Neler öğrendim bi bilsen… Sana bir gün tansiyona iyi gelen otları ve yiyecekleri yazıp gönderecem, bırak hapı-mapı, bunları kullan, turp gibi ol. Bi de bakıyom biraz göbek yapmışın gibi. Onun için de sana bir iki müthiş ilaç karışımı atacam, bunları da kullan, on beş gün sonra tığ gibi olacan, bak gör.
Zaten az önce dinlemek zorunda kaldığım üç kadından sonra aşağı yukarı aynı konuları bir de kırk yıllık dostumdan dinleyince kendimi epeyce zorladım patlamamak için. İçimden “sakin ol, sakin ol, derin nefes al” diye kendimi denetlemeye çabalıyordum.
-Bak dostum, eğer bir kutu ne olduğu bilinmeyen ilaçla ya da falan filan otuyla şişmanlık ortadan kalksa bunu ilk icat edeni ilaç firmaları kazığa oturturdu! Tansiyon bir sarımsakla çözülse insanlar b*k yoluna ölüp gitmezdi. Kansızlığa demir iyi geliyor diye bilmem ne sebzesi yemeyi öğütleyenler demir tozu yiyin demeyi akıl mı edemiyorlardı? O zaman Tıp ilmi neden var? Doktorlar neye yarıyor? Doktor yerine internete danışarak hastalıklar çözülecek olsa niye insanlar bedavadan ölüp gidiyor o zaman? Niye hastaneler yapılıyor?
Gözlerim kararmış, bayağı da bir yüksek sesle bağırmaktaymışım! Garson gelip “abi ne oluyor, kendine gel” dediğinde yan masanın boşalmış, arkadaşımın da neredeyse koşar adım uzaklaşmakta ve masamda tek başıma kaldığımı fark ettim. Utanarak özür diledim, alel acele hesabımı ödeyip kaçar gibi çay bahçesinden çıktım.
Ah ulan internet, sen başımıza bela mısın, kurtarıcı mısın, bir karar veremedim!
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum